Arap basınında geçen hafta: ‘Hamas Türkiye’ye gelir mi?’
Amerika Birleşik Devletleri üniversitelerinde başlayan ve Avrupa’da birçok ülkeye sıçrayan öğrenci protestoları Arap basının ana gündeminde kalmaya devam ediyor. Özellikle öğrenci eylemlerinin bastırılması için ABD yönetiminin kullandığı yöntemler, Batı tarafından savunulan insan hakları, düşünce ve eylem özgürlüğü gibi değerlerin Arap dünyasında sorgulanmasını beraberinde getirdi. Bazı yazarlara göre, bu durumdan dolayı “dünyanın seçkinleri tarafından tercih edilen” ABD üniversiteleri, en çok kaybeden konumuna geldi.
İsrail ve Hamas arasında devam eden müzakerelerde bir yol katedilememesi, Refah saldırısının gerçekleşme ihtimallerini güçlendiriyor. İsrail’in son olarak oradaki mültecileri bölgeyi terk etmeleri konusunda uyarması saldırının kısa zamanda başlayacağı yorumlarına neden oldu.
Son dönemde en çok tartışılan konulardan biri de, Katar’ın Hamas ile İsrail arasındaki müzakerelerde bir yol alınamaması nedeniyle baskıya maruz kalması ve bu yüzden Hamas’ı ülke dışına çıkarmak istemesi oldu. Her ne kadar Katar’dan aksi yönde açıklamalar yapılsa da, özellikle İsmail Heniye’nin son Türkiye ziyaretinden sonra konu gündemde kalmaya devam ediyor. Merak edilen konulardan biri de, Hamas’ın Doha’dan ayrılması durumunda gideceği ülke Türkiye olur mu?
‘Katar Hamas’tan elini çekecek mi’
Katar hükümetinin son zamanlarda yaptığı değerlendirmelere aşina olan bir kaynağa göre, Katar’ın Hamas ve İsrail arasındaki arabuluculuk rolünün tekrar gözden geçirilmesi bağlamında Doha’daki Hamas siyasi ofisini kapatması mümkün olabilir.
Katar’ın arabuluculuğu bırakıp Hamas’tan elini çekme yolunda ilerlediğini gösteren birçok işaret var. Katar, arabuluculuk rolünün kendisini İsrail’in ve ABD’de onu destekleyen lobinin gazabından koruyacağına inanıyordu. Ancak durum böyle olmadı ve Doha, İsrail destekçilerinin ve de etkili Amerikalı isimlerin Hamas’ı desteklediğini ve rolünü güçlendirdiğini düşünmesi nedeniyle büyük eleştirilere ve bazen de yaptırım tehditlerine maruz kaldı. Aynı zamanda İsrailli tutukluların serbest bırakılması ve ateşkes müzakereleri konusunda Hamas’a etkili bir şekilde baskı yapmamakla da suçlandı.
Katarlılar, Hamas hareketine destek vermekle ve ona baskı yapmamakla suçlanmaları nedeniyle kendilerini zor durumda hissediyorlar. Bu da onları ABD yaptırımlarının kapsamına girme tehdidiyle karşı karşıya bırakıyor. Yine bu durum, Doha’nın ABD tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas gibi İslami hareketlerle ilişkilerinin yeniden gündeme gelmesine yol açabilir. (Londra merkezli El Arab Gazetesi)
‘Hamas Türkiye’ye gelir mi?’
Amerika Birleşik Devletleri, başta İsmail Haniye olmak üzere Hamas liderlerinden, Doha’yı terk etmeyi ve ailelerini Katar dışına taşımayı düşünmelerini istedi. Katar’daki Hamas yöneticileri, özellikle Türkiye’nin çoğu zaman Filistin davasını desteklemesi nedeniyle Türkiye’ye gitmeyi düşünmeye başladı. Türkiye Cumhurbaşkanı da ABD ile yakınlaşarak, İsrail ile Hamas arasında müzakereci taraflardan biri olmak için bunu fırsat olarak gördü. Bu, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde her zaman aradığı bir roldü. Türkiye küresel sorunların çözümünde arabulucu olmak istiyor.
Bu nedenle İsmail Haniye, Hamas liderlerinin ve ailelerinin Ankara’da yaşamak üzere Türkiye’ye nakledilmesi için alınabilecek olası tedbirleri ve buraya taşınmaları durumunda ailelerin ikamet ve geçim kaynaklarını Türklerle görüşmek üzere hızlı bir Türkiye ziyareti gerçekleştirdi.
Hamas liderlerinin geçici olarak Türkiye’ye gelmeyi kabul edebileceklerini düşünüyorum. Hem de Erdoğan’ın geceden sabaha kadar Türkiye’den çıkmaları konusunda bir emri kolaylıkla verebileceğini bilmelerine rağmen. Türkiye daha önce de Hamas’ın sivil partiye dönüşmesini ve savaş fikrinden vazgeçmesini teklif etmişti. Bu nedenle Hamas’ın Türkiye’ye gelme kararının zor olacağını da düşünüyorum. Hele ki Yemen’e nakledilmeleri yönünde bir teklif daha var ki, istikrarlı bir ülke isteyen Filistinli aileler için oldukça zor bir teklif. (Semir Farac / Mısır Al Youm Gazetesi)
‘Refah Netanyahu’ya zaferi getirmeyecek’
Genel olarak çoğu kesimin karşı çıktığı Refah’ın işgalinin ertelenmesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Refah’ın işgaline karşı uyarılarda bulunanların başında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres geliyor ve onu Avrupa Birliği ile birçok Arap ülkesinden gelen uyarılar izliyor. Arap ülkelerinden buna en aleni ses çıkaran ülke Mısır. Bu, bir buçuk milyon Filistinlinin 60 kilometre karelik bir alanda sıkışıp kalması ve buranın diğer bölgelerden zorla göç ettirilen Filistinliler‘in son sığınağı haline gelmesi demek.
Refah’ın karadan işgal edilmesi esasen mağlup olan Netanyahu’nun kafasındaki hayali zaferi getirmeyecek. Zira İşgal ordusunun oradaki kayıpları asker sayısı ve maddi kayıp anlamında daha fazla olacaktır. Direniş güçleri ise kuzeye ve güneye doğru hareket etme konusunda muazzam bir esnekliğe sahip ve bunu korumaya devam edecek. Zira direniş grupları da bütün hazırlıklarını tamamladı. Uzun süre önce başlayan Refah’ın işgali tehditleri karşısında hazırlık yapacak zamanı bulmuştu. Refah’ın karadan işgali ister günler sonra isterse de haftalar sonra gelsin, zaten bölgeye yönelik hava bombardımanı son dönemlerde arttı. Refah artık bütün savaşın son ve belirleyici bölümünün adı oldu.” (Abdulhalim Kandil / Kuds El Arabi Gazetesi)
‘Kaybeden Amerikan üniversiteleri oldu’
Gazze katliamlarına karşı protestolar başlamadan önce, Amerikan üniversitelerindeki öğrencileri baskı altına alma ve onları “Yahudi karşıtlığıyla” suçlama planı hazırdı. İsrail uzun süre önce önlem almaya başladı. ABD de fikir ve karar alıcıların etkilendiği, iktidarın geleceğinin şekillendiği bu hassas gençlik merkezlerinden gözlerini ayırmadı.
Daha önce üniversitelerle ilgili çabalara rağmen 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu başlar başlamaz 30’a yakın Amerikalı öğrenci grubu bir bildiri yayımlayarak yaşananlardan İsrail’i sorumlu tuttu. Bunun üzerine İsrail çılgına döndü ve Netanyahu hükümeti, durumu tekrar kontrol altına almak için hızlı hareket etmezse Amerikan eğitim kurumlarını ‘ehlileştirmek’ için harcadığı yüz milyonların boşa gidebileceğini fark etti.
İsrail’in önceden planladığı şeyler arasında ABD Adalet Bakanlığı ile iletişim kurarak protestocuları cezalandırmak için kullanılabilecek yasal önlemleri tartışmak, onlara karşı dava açmak ve onları mahkemeye çıkarmanın yollarını aramak vardı. Bunun yanı sıra üniversitelere karşı davalar açılması da bu önlemler arasında vardı.
Binyamin Netanyahu’nun, Amerikan üniversitelerinde yaşananları ‘korkunç’ olarak nitelendirip ‘çetelerin büyük üniversiteleri ele geçirdiğini’ ve ‘bazı yetkililerin tepkisinin utanç verici olduğunu’ söyleyerek yetkililerden daha fazlasını yapmalarını istemesi ne süper güç olan ABD için ne de onun yetkilileri için bir kışkırtma niteliğinde değil.
Çünkü üniversite öğrencileri konusunda koordinasyon sürekli devam etti ve atılan adımlar da koordineli bir şekilde yürütüldü. Burada en büyük kaybeden de Amerikan üniversiteleri oldu. Çünkü dünyada övündüğü inandırıcılığını ve bağımsızlığını kaybetmeye başladı. Bugün bu üniversiteler İsrail çıkarlarının esas olduğu büyük dükkanlar, lobilerin ve yozlaşmış grupların nüfuz alanlarına dönüşmüş durumda. (Susan Al Abtah / Suudi Şark’ül Evsat Gazetesi)
‘Protestolar yeni bir uyanışı temsil ediyor’
Amerikan vetosu, Gazze savaşının Amerikan devletini etkilemesine engel olamadı ve bugün dünyanın Amerikan üniversitelerinden izlediği ve İsrail’in Gazze saldırısına karşı öfkeyi gösteren sahneler, Amerika’yı ve iktidarı tekeline alan iki partiyi endişelendiriyor. Bu durum ABD Kongresi’ni endişelendiriyor ve bölünmüşlüğü ortaya koyuyor. Amerika’nın siyasi konumları nedeniyle tehlikede olan bir ulus haline geldiğini doğruluyor. Yönetim bir tarafta halk ise başka bir tarafta duruyor. Yönetim, seçim kampanyalarını finanse edenlerin çıkarlarıyla ilgileniyor. İnsanlar ise uyandı ve onlarca yıldır bir yalanın içinde yaşadıklarını anladılar. Amerikalıların geniş bir kesimi, bu toprakların Filistin’e ait olduğunu ve İsrail’in, işgalcilerini aç bırakan, kuşatan, ezen ve yaşam haklarına el koyan, eşi benzeri olmayan bir işgalci devlet olduğunu anladı.
Amerika, ifade özgürlüğünü ve insan haklarını kendisiyle aynı yerde durmayanlara karşı kılıç gibi kullanıyor ama sıra kendisine gelince akıl almaz yöntemler icat ediyor. Üniversitelerde öğrencilerin öfkesinin bastırılamaması karşısında silah olarak öğrencileri cezalandırmak için ‘Yahudi karşıtlığı’ icat edildi. Bu durum da İsrail yanlısı öğrencileri ve profesörleri savaş karşıtlarına karşı ayağa kalkmaya sevk etti. Böylece üniversite kampüsleri iki taraf arasında bir savaş alanına dönüştü. Onlar aslında bu durumun üniversitelerde nefreti körüklediğinin ve ABD’nin dünyaya pazarladığı değerleri de yok ettiğinin bilincindeler.
Amerika’da alevlenen öğrenci öfkesi, Kanada, Fransa, İngiltere ve Avustralya gibi İsrail’i destekleyen diğer ülkelerin üniversitelerine de sıçradı. Bu, Batı’yı kasıp kavuran, İsrail devleti ve Filistin meselesine yönelik farklı bir gelecek kurgulayan, İsrail ve Filistin’in geleceğinin geçmiş gibi olmayacağını teyit eden yeni bir düşüncedir. (Mahmud Hassuna / BAE El Haliç Gazetesi)
*Yazılar kısaltılarak Arapça’dan çevrilmiştir.
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)